2016 İznik Ultra Maratonu 50 Km Maceram

Söz uçar yazı kalır misali kendime ait blogum olsun dedim. Daha önceden bir arkadaşım da blog açmamı tavsiye etmişti. İlk yazımda sizlere bu sene 5. kez Asics ana sponsorluğunda düzenlenen İznik Ultra Maratonunda yaşadıklarımı anlatacağım.

Öncelikle spor geçmişi olan birisi değilim. Son 2.5 senedir bisiklet ve trekking ile ilgileniyorum. Koşu maceram ise 2014 yılında katıldığım Avrasya Maratonu 15 km etabı ile başladı. Ulta maratona ise ilk kez 2015 yılında TNF Kapadokya 36 km ile başladım. Doğada olmayı sevdiğim için asfalt üzerinde koşmak yerine patikada olmak daha keyifli geliyor.

İznik ultra maratonuna hazırlık sürecim hiç iyi geçmedi. Hatta öyle bir süreç olduğunu söylemem. Ayağımda yaşadığım sakatlık ve iş bahanesi ile son 4 ay boyunca antreman yapmadım. Yarışmaya 2.5 hafta kala yumurta kapıya dayanır misali koşmaya başladım. 2 hafta sonu cumartesi günleri arazide 20 ve 23 kmlik antremanlar yapıp, şehir içinde kısa mesafeler koştum. Üstüne üslük 4 gün boyunca süren boğaz enfeksiyonu yüzünden antreman yapamadım.

Cuma sabahı Eskişehir’den İznik’e doğru yola çıktık. Göl kenarında kurulmuş olan fuar alanında malzeme kontrolü ardından kaydımızı yaptırdık ve hatıra fotoğrafı çektirdik…

P_20160415_133359.jpg

Ultra maraton işine merak sardığımdan beri bu konuda deneyimli ve uzman koşucuları sanal ortamda takip ediyorum. Fuar alanı benim için yıldızlar geçidi gibiydi. İlk olarak Çılgın İşsevenler ardından Alper Dalkılıç, Elena Polyakova’yı gördüm. Ardından Raidlight standına uğrayıp Emre Tok ile tanışıp kendisinden Raidlight Top Extreme yağmurluk satın aldım. İlgi ve alakası için tekrardan teşekkür ederim. Yağmurluk zaten uzun zamandır aklımdaydı. Deneyip beğendikten sonra kendime hakim olamayıp ekipmanlarım arasına ekledim 🙂 Unutmadan Soner Sarıhan hocama hoş sohbeti için teşekkür ederim. Kendisi ile İznik hakkında konuşup, yapmayı planladığı bir proje hakkında bilgi verdi. Düzenlediğinde kesinlikle katılacağım 🙂

Ardından İznik’i gezmeye başladık. İlk olarak karnımızı doyurmak için Köfteci Yusuf’a gittik. Güzel bir yemeğin ardından arkadaşımın tavsiye ettiği yerleri gezmeye başladık. İznik Yeşil Camine gittik ancak restorasyon sebebi ile kapalıydı. Camiye yakın bir yerde kurulu olan Çini çarşısından İznik hatıralarımızı satın aldık. Abdulvehhab tepesine çıkıp  İznik’i izledik. Manzarası gerçekten çok güzel…

P_20160415_152115_PN.jpg

Son olarak İznik Ayasofya Camii’ne uğrayıp otelimize yerleşmek üzere Orhangazi’ye doğru yola çıktık. Bizim gibi kayıt işlerini son günlere bırakırsanız İznik’te yer bulmanız çok zor. Kayıt işlemi ve odaya yerleşmeden sonra Eskişehir’den gelen diğer iki arkadaşımız ile buluşup tavsiye üzerine yayın şiş yemek için Rahmi Baba Restorantana doğru yola çıktık. Mekan ve yemekleri çok beğendik. Yayın şiş tek kelime ile mükemmel. Şiddetle tavsiye ederim 🙂

P_20160415_194607.jpg

Mekanın manzarası…

P_20160415_192759_HDR.jpg

Gece 12 gibi otele dönüp uyumaya çalıştım ancak hem koşu heyecanı hemde yattığım yeri yadırgamamdan dolayı ilk başlarda kesik kesik uyudum. Sabah uyandığımda heyecan yerine bol miktarda korku ve endişeye bırakmıştı. Kahvaltımızı yapıp araçlara bindikten sonra İznik’e doğru yola çıktık.  40 kmlik mesafe her ne kadar az gözükse de uykunuzdan en az 1 saat çalıyor. Bu nedenle erken davranıp İznik’ten yer bulmanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

Fuar alanına yakın bir yerde araçları bırakıp bizi 50 km etabının başlangıç noktasına götürecek olan otobüslere binmek üzere finish noktasına doğru yürümeye başladık. Finish noktasında otobüslerin gelmesini beklerken diğer koşucular ile parkur hakkında bilgi alışverişi yapıp kaç saatte bitiririz gibi şeylerden konuştuk. Havanın biraz soğuk olması sebebiyle üzerimde rüzgarlık vardı. Koşu öncesi ve havanın kararması ile başlayan süreçte çok faydasını gördüm.

P_20160416_091047.jpg

Gelen ilk otobüsün hemen dolması sebebiyle biraz daha bekleyip ikinci gelen araçla Narlıca’ya doğru yola çıktık. Bir ara otobüs bizi oldukça korkuttu. Rampada durmak zorunda kaldık ve bir türlü kalkamadık. Saat 9.45 gibi sonunda Narlıcaya geldik ve start alanında beklemeye başladık. Ufak ufak ısınma hareketlerini yaparken diğer bir yandan  heyecanımı yenmeye çalışıyordum. Yarıştan hemen önce bir adet koskanın kırk gramlık tüplerde sattığı tahin pekmezin üstüne başlangıç noktasında Redbull’un dağıttığı enerji içeciğini içtim. Yarışın başlamasına dakikalar kala 140 km etabında koşan Alper Dalkılıç Narlıca istasyonuna geldi.O esnada büyük bir alkış koptu. Caner Odabaşoğlu’nun kısa konuşmasını dinledik. Son konuşmayı kim yaptı bilmiyorum ancak startı veren kişi iyi yürüyüşler dedi. O an bizi neler beklediğini anlamadım ancak ilerleyen kilometrelerde neler ifade ettiği çok iyi anlayacaktım. Yarış başlamadan önceki son toplu resmimiz 🙂

IMG-20160417-WA0004.jpg

Narlıca’dan çıkmamız ile kısa bir inişin ardından sert bir dönüş ile tırmanmaya başladık. Kısa bir tırmanışın ardından 4 ya da 5 kere yaklaşık 45 derecelik iniş ve çıkış yapmaya başladık. Koşucu sayısının fazla olması ve çıkış anında erken davranmadığımız için uzun bir kuyruk oluştu ve oldukça vakit kaybettim. İlk kısmın zorluğunu 4.5 km yi 51 dakikada geçtiğimi söyleyerek anlatabilirim. İniş ve çıkışlarda bazı noktalarda kayarak ilerledik. Önümdeki kişinin aşağıya inmesini bekliyor, yukarıdan gelen dikkat edin taş yuvarlanıyor sözleri eşliğinde ilerlemeye çalışıyorduk. Zeytin bahçelerinin zeminleri oldukça bozuk ve ancak tek kişi geçecek genişlikte. Kayma esnasında sağ avuç içinde iki kesik oluşmuş. Bu nedenle ilk etap için eldiven giymenizi tavsiye ederim.

IMG-20160417-WA0014.jpg

İlk 4 km’de göl kenarından fotoğraftaki yüksekliğe iki kere çıkıp indik. Sanırım zorluğu ve eğimi iyi bir şekilde anlatacaktır.

IMG-20160417-WA0016.jpg

İlk kontrol noktası olan her koşucunun büyük bir hayranlıkla anlattığı Müşküle köyüne geldiğimde 2 saat 2 dakika geçmişti ve kat ettiğim kilometre sadece 9 idi. Oldukça kötü bir sonuçtu ancak Müşküle halkının çoşkusu olumsuz havayı dağıttı. Hemen bir yere oturup zeytin bahçelerinde ayakkabı içine giren toprağı boşaltıp çoraplarımı temizledim. Kapadokya ve İznik’ten çıkardığım ders kesinlikle tozluk almam gerektiği yönünde. Ayakkabı ne kadar iyi bağlı olsa da bir şekilde o toprak ayakkabının içine giriyor. Sularımı doldurup karnımı doyurduktan sonra tekrardan harekete geçtim.Belki de koşunun en zor kısmı burasıydı. Bir sonraki kontrol noktası Süleymaniye köyüne kadar 10 km vardı. Ancak 10 km nin 8 km si aralıksız rampaydı. Antremansız oluşum bir yandan sıcaklık derken tüm rampalarda yürümek zorunda kaldım. Keşke kullandığım batonların dili olsa da konuşsalar. Batonlar olmasa kesinlikle yarış bitmezdi diye düşünüyorum.

fdfddf.jpg

Süleymaniye köyüne gelmeden son 2 km inişti.Elimden geldiği sürece koşmaya çalıştım ancak ayaklarımdaki acı bir yandan, kaslardaki zorlanma inişleri tam bir eziyet yapıyordu. İkinci kontrol noktası Süleymaniye geldiğimde 19 km tamamlanmış ve 4 saat 33 dakika geçmişti. Hemen ayakkabılarımı çıkarıp temizlemeye başladım. Ayağımdaki çorap iyice kirlenmişti. Yedek çorapları giymek için zaman gelmişti ancak topukların yan taraflarında su toplamaları vardı. Umke görevlisi arkadaşın yönlendirmesi ile kontrol noktasının oradaki köy çeşmesinden akan buz gibi suda ayaklarımı bir güzel yıkadım. Yanımda getirdiğim ipek flaster bant ile topuklarımı bir güzel kapattım. Belki de yarış esnasında yaptığım en doğru iş diyebilirim. Bu bantı yanınızda taşımayı ihmal etmeyin. Kontrol noktasında sularımı doldurup karnımı bir güzel doyurdum. Oldukça fazla powerade içmeme rağmen yüksek sıcaklık ile aşırı derecede terliyorduk. Bu nedenle kaybettiğim tuzu yerime koymak için görevli arkadaşlardan tuz istedim. Bir tabak sadece tuz ile doluydu. Tavsiye üzerine portakalı tuza basarak yedim. Oldukça lezzetli geldiğini söyleyebilirim 🙂

Yaklaşık 15 dakikalık ikmal molasının ardından 15 km ilerideki son kontrol noktası  Derbente ulaşmak için yola çıktım. Yanımda Süleymaniye’de tanıştığım Cem Doğru’da vardı. Uzun bir süre birlikte gittik. Kendisine sohbeti için teşekkür ederim. Bir ara koşmaya başlayıp ilerlemeye çalışsam da tekrardan yürümeye başladım. Süleymaniye’den sonra 3-4 kmlik bir tırmanış vardı. Ancak o mesafe sanki onlarca kilometre gibi geldi. Telefonun çantada olması ve vakit bulamadığım için Derbente kadar çıkartmadım. Yolda Cem fotoğrafımı çekti. Derbente gelmeme daha kilometreler vardı.

received_10207894286287390.jpeg

Elimizdeki yükseklik grafiğine baktığımızda Derbente gelmeden önce iniş yapmamız gerekliydi ancak duyurular kısmında rota gücenllenmeşti ve tırmanmaya devam ediyorduk 🙂 Tırmanış esnasında yanımdan Derya Duman ve Bahadır İşseven jet hızıyla geçtiler 🙂 Derya Duman’ın adımları o kadar büyük ve hızlıydı ki ayak tabanlarını çok rahat görebiliyordum. Sanırım profesyonellik böyle birşeydi.

35. kmdeki Derbente geldiğimde 7 saat 40 dakika geride kalmıştı. Bir ara yarışı bıraksam mı diye düşünmedim değil. Kontrol noktasında bir öncekilerde neler yaptıysam aynılarını yaptım. Bu sefer kontrol noktasında sıcak çorba vardı. O çorbanın lezzeti istediği kadar kötü olsun benim durumumdaki birisi için kesinlikle en lezzetli çorba olduğunu  söylemek yanlış olmaz. Kontrol noktasındaki diğer koşucuların yönlendirmesiyle İznik’e doğru harekete geçtim. Artık en kötü yürüye yürüye yarışı bitirecektim. Derbentten çıkar çıkmaz aşağıya doğru iniş başlıyordu. Bu kısımlarda koşabildim. İnişin resmini ben çekmedim. Ben inerken güneş batıyor, hava yavaş yavaş kararmaya başlıyordu 🙂 İznik 15 km ileride ancak o yol nasıl biter hayal etmesi bile zordu.

IMG-20160417-WA0013.jpg

Artık son kısımlara gelmiştik ve ciddi inişler vardı. Ancak inişler o kadar sertti ki bırakın koşmayı yürümesi bile çok ciddi eziyetti. Batonlardan aldığım destek ile yavaş yavaş indim ama her adımda sanki bacaklarıma bıçak saplanıyordu. İlerleyen kısımlarda hava iyice karardı ve üşümeye başladım. Üstümdeki tişörtü değiştirip rüzgarlığımı giydim. Şapkamı çıkartıp kafa feneri takıp yoluma devam etmeye başladım.

dsds.jpg

Son 4 km kala İznik’e girmiştik. Yol düz olmasına rağmen pekte koşmaya gücüm kalmamıştı. Genelde yürüyordum ancak şehir merkezine vardığımızda halkın alkışları ve tezahüratları eşliğinde koşmaya başladım. Son kısımlarda tüm gücümle koştum. Normalde alkışlar olmasa koşamazdım ancak o alkışların çok ilginç bir gücü var.

Sonunda finish çizgisinden geçtiğimde arkamda bıraktığım 10 saat 34 dakika vardı. Dile kolay 10 saat sürekli hareket halindeydim. Kurallar gereği bize tanınan maksimum süre 9 saat 30 dakikaydı. 64 dakika kadar ihlal etsemde boynuma asılan madalyayı görünce herşeyi unutuyorsunuz.

P_20160416_210904.jpg

Bu yarışa girecekseniz arazi antremanlarını bol bol yapın. Rampanın yanında bol bol iniş çalışın. Yarışa katılınca ne demek istediğimi anlayacaksınız. Koşamıyorsanız bisiklete binin. Bisikletin çalıştırdığı kas gruplarına iniş esnasında ihtiyaç duyacaksınız. Benim yaşadıklarımı yaşamayın. Yarış sonunda güzel dersler çıkardım kendimce 🙂

Genel sıralamada 50K yarışını tamamlayan 198 kişi arasında 179. bitiren 148 erkek arasında 139. ve yaş grubumunda 35 kişi içinde 32. oldum.

50 km sonunda ayakkabılarımın hali 🙂

P_20160417_100943.jpg

Kullandığım ekipmanlar;

  • New balance leadville 1210v2 ayakkabı
  • Raidlight Olmo 12 çanta
  • Roben marka katlanır baton(kesinlikle fiyat/performans canavarı) http://www.adrenalinoutdoor.com/Robens-Coniston-T7-Baton_20033.html#0
  • Nike koşu şortu
  • Tchibo rüzgarlık
  • Adidas şapka
  • Nike ve kalenji markalarının trail koşu çorapları
  • PowerGel enerji jeli
  • Koska tahin pekmez 40 gramlık tüpleri
  • İpek flaster bant (eczanelerde satılıyor yanınızda bulunsun)

 

2016 İznik Ultra Maratonu 50 Km Maceram” üzerine 12 yorum

  1. Çok teşekkür ederiz Mert Bey böyle akıcı, okuyunca sanki kendinizi anı yaşıyor gibi buluyorsunuz. Yazılarınızın devamını diliyoruz başarılar 😊

    Beğen

  2. Yazınızı okuyunca yarışı yaşamış gibi oldum. Ayağınıza, ağzınıza sağlık. Başarılar.

    Beğen

  3. Mert öncelikle tebrik ediyorum. Kapadokya yarışını da takip etmiştim, bu son yarışını da öncesi, yarış esnası ve sonrası olmak üzere fotoğraf ve yazıları sayesinde keyifle takip ettim. Başarılı çalışmalarının devamını bekliyoruz. Bizi daha çok heveslendir 🙂

    Beğen

  4. Cumhuriyet, fikren, ilmen ve bedenen kuvvetli ve yüksek seviyeli muhafızlar ister. Müsbet ilimlerin temeline dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan bahtiyar, kuvvetli bir nesil yetiştirmek siyasetimizin açık gayesidir.
    -Spordan yoksun olan bir gençlik nasıl ki vatan müdafaası sırasında etkili olamıyorsa, insan denen varlığın kafa yapısı da ne derece tekamül ederse etsin, bedeni inkişafı noksan ve yetersiz olursa, o kafayı ileriye götüremez, taşıyamaz.
    -Açık ve kat’i olarak söyleyeyim ki, sporda muvaffak olabilmek için her türlü yardımdan ziyade, bütün milletce sporun mahiyetinin ve değerinin anlaşılmış olması gerekmekte, onu kalpte muhabbet ve vatani bir vazife olarak telakki eylemek lazımdır.
    M. Kemal Atatürk yazını okuyup da spora meyleden gençler olursa ne mutlu…

    Beğen

  5. Oğlum kutlarım. Çok güzel ifade etmişsin. Yeniden yaşıyor gibi anlatabilmek budur işte.Başarılarının devamını dilerim.

    Beğen

  6. Mert seni tebrik ederim azmin, gayretin ve çoğu kişinin cesaret bile edemediği maraton yarışın ayrıca tecrübe ve hislerini bu güzel yazınla paylaşımın için seni alkışlıyorum.

    Beğen

  7. Tebrikler. Benim New Balance ayakkabılarda aynı yerden yırtılmış durumda,ikiside. İlk yarışları değil ama o kısımda bir sorunları var demek ki!

    Beğen

Yorum bırakın